Obezite, vücutta aşırı yağ dokusu birikmesi ile ortaya çıkan oldukça karmaşık bir hastalıktır. Bazı kişiler obezitenin neden olduğu görünüşün büyük bir problem olduğunu düşünse de aslında altında yatan nedenler ve yol açtığı hastalıklar obeziteyi bir görünüş probleminden çok daha tehlikeli bir rahatsızlık haline getirmektedir. Obezitenin yol açtığı hastalıklar arasında çeşitli kalp hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon gibi hastalıklar bulunmaktadır. Bununla beraber obeziteyle beraber bazı kanserlerin görülme riski de önemli ölçüde yükselmektedir. Obezite nedeni ise birçok faktöre bağlıdır. Bazı kişilerde genetik yatkınlık kilo vermeyi zor hale getirmektedir. Psikolojik ve çevresel faktörler beslenme ve hareketsiz yaşam tarzı ile beraber obeziteye yol açabilmektedir. Ayrıca bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar da kiloya neden olmaktadır.
Obezite Cerrahisi hakkında detaylı bilgi alın
Obezite solunum yollarından üreme sistemine kadar hemen hemen vücudun tamamı üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Obezitenin yol açtığı hastalıklar ciddi derecede hayati tehlike yaratabilecek türde rahatsızlıklardır. Bununla beraber kilo verme ile beraber obeziteyle ilişkili hastalıkların görülme riski düşer. Ortaya çıkmış hastalıklar ise genelde hafiflemekte bazıları kilo kaybıyla beraber tamamen ortadan kalkabilmektedir. Bu etki fazla kilonun %5 - %10 kadarı kaybedildiğinde bile ortaya çıkabilmektedir.
Obezite kaynaklı yüksek tansiyon, hastalar için oldukça ciddi bir durumdur. Kilo alımı ile arter basıncı ilişkilidir ve yetişkinlerde hipertansiyonun %60 - 70’i aşırı yağlılıktan kaynaklanmaktadır. Bunun en büyük nedeni insülin direnci ve dislipidemi kaynaklı merkezi yerleşimli vücut yağının periferik vücut yağından daha güçlü bir kan basıncı artışı belirleyicisi olmasıdır. Obezite kaynaklı hipertansiyon, farklı genetik belirleyicilere bağlı olarak ortaya çıkan farklı bir hipertansif fenotipi olarak görülmektedir. Bu tür tansiyon mekanizmaları arasında insülin direnci, sodyum tutulması, artan sempatik sinir sistemi aktivitesi, renin anjiyotensin aldosteron sisteminin aktivasyonu ile beraber değişen vasküler fonksiyon bulunur.
Hem kadınlarda hem de erkeklerde obezitenin kısırlığa yol açabildiği bilinmektedir. Kadınlarda menstrual döngüyü hormon dengesi düzenler ancak aşırı kilolu ya da obez kadınlarda yağ dokusunda üretilen leptin hormonu seviyesi yüksektir. Leptin seviyesinin yüksek olması hormonal dengeyi bozarak kısırlığa yol açar. Erkeklerde ise aşırı kilo sonucunda sperm sayısı ve hareketliliği düşer. Bu da doğal olarak hamilelik şansını önemli ölçüde azaltmaktadır. Gebelik elde etmek isteyen çiftlerin ilk olarak kilo vermesi tavsiye edilmektedir. Çünkü obezite doğal yollarla gebelik oluşma şansını düşürdüğü gibi tüp bebek tedavisini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Obezite ve uyku apnesi arasında lineer korelasyon bulunmaktadır. Obez kişilerde üst solunum yollarında biriken yağ dokusu havayolunu daraltır ve bu bölgedeki kas aktivitesini kısıtlayarak hipoksik ve apneik nöbetlere yol açar. Durumun ilerlemesi ile beraber uyku apnesi meydana gelir. Uyku apnesi vücut dokularındaki ve kandaki oksijen miktarının azalmasına neden olur. Oksijenlenme düştüğünde de hipoksi meydana gelir. Hipoksi ise kardiyovasküler hastalıklara yol açan damar tıkanıklığı ile sonuçlanır. Uyku apnesi obez kişiler arasında oldukça yaygın görülen bir rahatsızlıktır. Kilo veren kişilerin uyku apnesi rahatsızlıklarında da gerileme meydana gelmektedir.
Tip 2 diyabetin yaş, ırksal yatkınlık, hamilelik, stres, bazı ilaçların kullanımı, genetik yatkınlık, aile geçmişi ve yüksek kolesterol gibi bazı risk faktörleri bulunmaktadır. Ancak tip 2 diyabetin en büyük risk faktörü obezitedir. Tip 2 diyabet olan kişilerin yaklaşık %90’ı obezdir. Obezite yağ asitlerinin ve enflamasyonun artmasıyla insülin direncine neden olur ve bu durumda tip 2 diyabete yol açar. Tip 2 diyabet hastalarının vücutlarında insülin üretimi devam eder ancak üretim yeterli miktarda değildir ya da vücut insüline cevap vermez. Tip 2 diyabet ve obezite arasında ilişki bulunduğu için genelde kilo verme tip 2 diyabetin önemli ölçüde iyileşmesini sağlar. Doğru beslenme ve egzersiz ile tip 2 diyabet hastaları insülin iğnesi kullanmadan hayatını sürdürebilir.
Kalp ve damar hastalıklarının başlıca risk faktörlerinin başında obezitenin yer aldığını söylemek çok yanlış değildir. Vücut kitle indeksinin artması ile beraber kan basıncı, kötü kolesterol olarak bilinen düşük yoğunluklu lipoprotein, trigliseritler, kan şekeri ve enflamasyon artar. Bu değişiklikler direkt olarak koroner kalp rahatsızlıklarına, felce ya da ani kardiyovasküler ölüme yol açabilir. Obeziteyle kalp ve damar hastalıkları üzerine yapılmış birçok araştırma bulunmaktadır. Bu araştırmalara göre aşırı kilolu hastalarda koroner arter rahatsızlığı görülme riski %32 artarken bu risk obez hastalarda %81’e çıkmaktadır. Benzer bir şekilde aşırı kilolu hastalarda iskemik felç riski ideal kilosunda olan kişilerden %22 fazlayken bu oran obez hastalarda %64’e kadar çıkabilmektedir. Ancak mevcut kilonun %5 ile 10 kadarının verilmesi durumunda bile bu risk faktörlerinde iyileşme sağlanabilir. Verilen kilo miktarı arttıkça kalp ve damar hastalıkları görülme riski de düşer.
Obeziteyle kanser ilişkisi ilk başta kalp ve damar hastalıkları ya da diyabet kadar belirgin değildir. Bunun en büyük nedeni kanserin tek bir rahatsızlık değil birden çok rahatsızlığın birleşmesiyle oluşmasıdır. Obez kişilerde yemek borusu, pankreas, kolon, rektum, göğüs, rahim, böbrek ve safra kesesi kanseri görülme riski artmaktadır. Abdominal obezite ve çocukluk döneminde aşırı kilolu olmakta bazı kanser türlerinin riskini artırır. Bu gibi durumlarda göğüs kanseri, kolon veya rektum kanseri, rahim kanseri, böbrek, yumurtalık ya da pankreas kanseri önemli ölçüde artmaktadır. Hormon terapisi görmeyen aşırı kilolu kadınlarda menopozdan sonra kilo kaybı meydana gelmektedir. Bu kilo kaybıyla beraber kanser görülme riski de geriler.
Aşırı kilo nefes almayı hem mekanik hem de metabolik olarak etkiler. Karın bölgesinde aşırı yağ birikmesi diyaframın daha az alçalmasına yol açar ve buna bağlı olarak akciğer genişlemesi sınırlanır. Yine karın bölgesindeki yağlar göğüs duvarının esnekliğini, öz solunum kas gücünü azaltır ve akciğerlerdeki hava yollarının daralmasına neden olur. Astım, uyku apnesi ile beraber obezitenin yol açtığı solunum yollarından birisidir. Obeziteyle beraber hem kadınlarda hem de erkeklerde astım görülme riski %50 oranında artış göstermektedir.
Aşırı kilo; kemikler, kaslar ve eklemler üzerinde mekanik ve metabolik zorlanmalara yol açar. Obez hastaların büyük bir kısmında diz ve kalça kireçlenmeleri görülmektedir. Günümüzde eklem replasman ameliyatlarının yaklaşık 3’te 1’i obez hastalara yapılmaktadır. Aşırı kilo ile berber ayrıca kronik sırt ağrısı, alt ekstremitede ağrı, kas - iskelet sistemi rahatsızlıklarına bağlı sakatlık riski yükselmektedir.
Aşırı alkol tüketimi olmadan ortaya çıkan alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı direkt olarak obeziteyle ilişkili bir durumdur. Ayrıca diyabet ve hipertansiyon gibi obezitenin yol açabileceği rahatsızlıklar da karaciğer yağlanmasının risk faktörleri arasında yer alır. Aşırı kilonun karaciğer üstünde neden bu tarz değişikliklere neden olduğu henüz bilinmemektedir. Ancak kilo verme ile beraber karaciğer enzimleri normale dönmekte ve karaciğer enflamasyonu iyileşmektedir. Bunun için mevcut kilonun %10 kadarının verilmesi bile önemli bir aşama olarak kabul edilmektedir.